O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.
- He spared no pains to help me.
Emeksiz kazanç olmaz.
- No gains without pains.
O, işini özenle yaptı.
- He did his work painstakingly.
Bu son derece sancılıydı.
- It was terribly painful.
Her otuz dakikada doğum sancım var.
- I have labor pains every thirty minutes.
Vücudumun her tarafında ağrılarım ve sızılarım var.
- I have aches and pains all over my body.
Midemde ara sıra olan ağrılar var.
- I have occasional pains in the stomach.
Sonunda hastaneye gitmeden önce, Tom ağrıya birkaç hafta dayandı.
- Tom put up with the pain for a couple of weeks before finally going to the hospital.
Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
- Do you feel any pain in your stomach?
Bu acıya dayanamıyorum.
- I cannot bear this pain.
Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
- Cézanne knew how to paint nature in a new way.
Tom ızdırap verici ağrı içindeydi.
- Tom has been in excruciating pain.
Sabahleyin ağrı ızdıraplıydı.
- In the morning, the pain was excruciating.
Kimse acı çekmek istemez.
- Nobody wants to be in pain.
Bu iş bir baş belasıdır.
- This job is a pain in the neck.
Sen bir baş belasısın.
- You're a pain in the ass.
Terapi benim herhangi bir acı çekmeme sebep olacak mı?
- Will the therapy cause me any pain?
Tom Mary'nin acı çektiğini hissetti.
- Tom sensed that Mary was in pain.
Emeksiz kazanç olmaz.
- No gains without pains.
Çok eziyetli. Onu durdurun!
- It's so painful. Stop it!
O gerçekten zahmetli görünüyor.
- That looks really painful.
O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.
- He spared no pains to help me.
The agency has been at pains to stress that its decisions are still based on sound science.
Your mother is a right pain.
I had to stop running when I started getting pains in my feet.
The wound pained him.
The pain of departure was difficult to bear.
It pains me to say that I must let you go.
... great pains as a society to constantly reinforce that idea, ...