Tempoya ayak uyduramıyorum.
- I cannot keep up the pace.
Ben işleri kendi tempomda yaparım.
- I do things at my own pace.
Tom işleri kendi hızınızda yapar.
- Tom does things at his own pace.
O büyük bir hızla yürüdü.
- He walked at a quick pace.
Karanlık olmaya başladığında, ben adımlarımı hızlandırdım.
- When it started to get dark, I quickened my pace.
Onlar ileriye doğru birkaç adım attılar.
- They stepped a few paces forward.
Karanlık olmaya başladığında, ben adımlarımı hızlandırdım.
- When it started to get dark, I quickened my pace.
O büyük bir hızla yürüdü.
- He walked at a quick pace.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
Tom işleri kendi hızınızda yapar.
- Tom does things at his own pace.
Biz inşaat hızının büyük daireler talebini karşılamaya yeterli olmadığı için üzgünüz.
- We're sorry that the pace of construction is not sufficient to address the great demand for apartments.
Even at the duel, standing 10 paces apart, he could have satisfied Aaron’s honor.
Groups of men, in all imaginable attitudes, were lying, standing, sitting, or pacing up and down.
I have perambulated your field, and estimate its perimeter to be 219 paces.
... It was a little bit like not as fast paced as it is now. ...
... Things are just so fast paced, like lightening speed. ...