These games are listed under the adult category.
- Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.
If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
The game's outcome hangs on his performance.
- Oyunun sonucu onun performansına bağlı.
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
It is no use trying to play a trick on me.
- Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her.
- Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
- Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.