Tom likes sitting on the beach in the early morning.
- Tom sabahın erken saatlerinde sahilde oturmayı sever.
Tom didn't feel like sitting for two hours in a movie theater.
- Tom'un canı bir tiyatro koltuğunda iki saat oturmak istemiyordu.
In this kind of weather, it's best to stay home and not go outside.
- Bu havada dışarı çıkmayıp evde oturmak en doğrusu.
You must not stay up late.
- Gece geç saatlere kadar oturmamalısın.
The boy is standing in the living room.
- Çocuk oturma odasında duruyor.
The living room adjoins the dining room.
- Oturma odası yemek odasına bitişiktir.
That piece of furniture is not fitting for the living room.
- Bu mobilya parçası oturma odası için uygun değil.
I gave away the table because it does not fit in the living room.
- Oturma odasına uymadığı için masayı hediye olarak verdim.
He took up residence in Jamaica.
- O Jamaika'da oturma izni aldı.
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
Tom wanted to sit down for a few seconds.
- Tom, birkaç saniye için oturmak istedi.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
The boy is standing in the living room.
- Çocuk oturma odasında duruyor.
When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
- Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
All the seating areas are taken.
- Tüm oturma yerleri tutulmuş.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
Can I sit beside you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Tom asked Mary to sit down for a while.
- Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.
She resides in New York.
- O, New York'ta oturmaktadır.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Tom was sitting in the living room folding laundry.
- Tom oturma odasında oturmuş, çamaşırları katlıyordu.
When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
- Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
All Tom really wanted was a place to sit down and rest.
- Tom'un gerçekten tek istediği oturmak ve dinlenmek için bir yerdi.
All we want to do is sit down and rest.
- Bütün yapmak istediğimiz oturmak ve dinlenmek.
My legs ache from sitting on tatami.
- Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.
Tom seems to enjoy just sitting on the dock and watching the seagulls.
- Tom sadece rıhtımda oturmaktan ve martıları izlemekten hoşlanıyor gibi görünüyor.
I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
He sat on the bench and crossed his legs.
- Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
He is looking for a place to live.
- Oturmak için bir yer arıyor.
This is where Fadil wanted to live.
- Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.
This chair is really comfortable to sit on.
- Bu sandalye oturmak için gerçekten rahat.
Would you like to sit on my knee?
- Benim dizimin üzerinde oturmak ister misin?
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
I really don't want to sit in that room.
- O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
I would like to take a seat over there.
- Ben orada oturmak istiyorum.