Children need a happy home environment.
- Çocukların mutlu bir ev ortamına ihtiyacı var.
Rural environments are too quiet for me.
- Kırsal ortamlar benim için çok sessiz.
The setting influences the conversation.
- Ortam iletişimi etkiler.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
Tom only wears a suit on special occasions.
- Tom özel ortamlarda sadece takım elbise giyer.
Their habitat is threatened by deforestation.
- Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.
The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerginleşti.
What Jane said made the atmosphere less tense.
- Jane'in söylediği ortamı daha az gerdi.
They interpret ambient electronic music.
- Onlar ortamı elektronik müzikle yorumluyor.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Has the climate changed?
- Ortam farklılaştı mı?
They moved in the same circles.
- Aynı ortamlarda takılıyorlardı.
Their habitat is threatened by deforestation.
- Onların yetişme ortamı ormansızlaşma tarafından tehdit ediliyor.
We haven't yet found a happy medium.
- Henüz mutlu bir ortam bulmadık.
Television is obsolete as a medium in any case.
- Televizyon ortam olarak her halükarda modası geçmiş.