They agreed to form a joint partnership.
- Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.
I just made Tom partner.
- Sadece Tom'la ortak oldum.
The common language of many Asians is English.
- Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom and Mike became acquainted through their mutual friends.
- Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.
We have a mutual friend.
- Ortak bir arkadaşımız var.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje üç farklı sınıftan gelen öğrencilerin ortak bir çabasıydı.
They made a joint decision to divorce.
- Boşanmak için ortak bir karar aldılar.
The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
- Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
Dan lied to his associates.
- Dan, ortaklarına yalan söyledi.
What is a covalent bond?
- Ortak değerlikli bağ nedir?
The stockholders are making money hand over fist.
- Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.
The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms.
- Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.
The two premiers had nothing in common.
- İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
Tom and Mary have nothing in common.
- Tom ve Mary'nin ortak bir şeyi yok.
The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
Having sold him the murder weapon makes you an accessory to uxoricide.
- Ona cinayet silahını satman onun karısın öldürmek için seni suç ortağı yapar.
He was arrested as an accessory to the robbery.
- Soygunun suç ortağı olarak tutuklandı.