Onu görme fırsatı kaçırmamalısınız.
- You shouldn't miss the opportunity to see it.
O,müzeyi ziyaret etme fırsatından yararlandı.
- He took advantage of the opportunity to visit the museum.
Bazı değişiklikler yapma şansımız var.
- We have the opportunity to make some changes.
Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.
- Sami went to Canada, looking for opportunity.
Bu civardaki çocukların yüzmek için çok fırsatları yok.
- Children around here don't have many opportunities to swim.
Buralardaki insanların yüzmek için çok fırsatları yok.
- People around here don't have many opportunities to swim.
Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür.
- In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men.
İnsanın imkânları yalnızca hayal gücü ile sınırlıdır.
- The opportunities of man are limited only by his imagination.
Thanks to business school, I can understand how I've actually paid for this time at home with my family—the opportunity cost of my time, my forgone income, etc.
equal-opportunity insulter.
With the rest of the squad injured, Jones had a golden opportunity to prove his worth to the coach.
photo op.
... And the opportunity of those things is ...
... And so what can we do to intervene, to make sure that young people have opportunity; that ...