Onu görme fırsatı kaçırmamalısınız.
- You shouldn't miss the opportunity to see it.
O, fırsatı iyi kullandı.
- He made good use of the opportunity.
Bazı değişiklikler yapma şansımız var.
- We have the opportunity to make some changes.
Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
- One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
O, fırsatlarını iyi kullanır.
- He makes the most of his opportunities.
Bu civardaki çocukların yüzmek için çok fırsatları yok.
- Children around here don't have many opportunities to swim.
Daha sonra, diğer birçok ülkeden olanlar büyük ekonomik imkanlarla ilgili raporlar ve dini ve politik özgürlük tarafından cezbedildikleri için Amerika Birleşik Devletlerine akın ettiler.
- Later, those from many other countries flocked to the United States because they were attracted by reports of great economic opportunities and religious and political freedom.
İnsanın imkânları yalnızca hayal gücü ile sınırlıdır.
- The opportunities of man are limited only by his imagination.
Thanks to business school, I can understand how I've actually paid for this time at home with my family—the opportunity cost of my time, my forgone income, etc.
equal-opportunity insulter.
With the rest of the squad injured, Jones had a golden opportunity to prove his worth to the coach.
photo op.
... all Americans are getting opportunity, we're all going to be better off. That doesn't restrict ...
... giving ladders of opportunity into the middle class. That's how we cut taxes for middle-class ...