His girlfriend is Japanese.
- Onun kız arkadaşı Japon.
His daughter is eager to go with him anywhere.
- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
Her hands were as cold as ice.
- Onun elleri buz kadar soğuktu.
I find her appearance attractive.
- Onun görünümünü çekici bulurum.
No definition of poetry is adequate unless it be poetry itself.
- Onun kendisi şiir olmadıkça, şiirle ilgili hiçbir tanım yeterli değildir.
You will have guessed its meaning by the end of the chapter.
- Bölümün sonunda onun anlamını tahmin etmiş olacaksınız.
Tom told Mary that he didn't think it was a good idea for her to go jogging in the park by herself.
- Tom Mary'ye onun parkta tek başına yürüyüşe gitmesinin iyi bir fikir olduğunu düşünmediğini söyledi.
We compared his work with hers.
- Biz onun işini onunkilerle karşılaştırdık.
I don't feel like working. How about going to a movie instead?
- Benim canım çalışmak istemiyor. Onun yerine bir sinemaya gitmeye ne dersin?
May I return the car instead?
- Onun yerine, arabayı iade edebilir miyim?
Tom resented the fact that Mary got the promotion instead of him.
- Tom onun yerine Mary'nin terfi alması gerçeğine kızdı.
Instead of him, my brother was arrested.
- Onun yerine, erkek kardeşim tutuklandı.
How much did you pay for him?
- Onun için ne kadar ödedin?
She bought a shirt for him.
- Onun için bir gömlek satın aldı.
The question is who will go there for him.
- Sorun onun için oraya kimin gideceğidir.
I should've been there for her.
- Onun için orada olmalıydım.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
O foolish Galatians, who hath bewitched you, that ye should not obey the truth, before whose eyes Jesus Christ hath been evidently set forth, crucified among you? -- Galatians 3:1.
O foolish Galatians, who hath bewitched you, that ye should not obey the truth, before whose eyes Jesus Christ hath been evidently set forth, crucified among you? -- Galatians 3:1 (King James version).