Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- Walking from the station to the house takes only five minutes.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
- The question can only be interpreted a single way.
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
- It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
- Tom has only one more night in Boston.