We all suffer from it to some degree.
- Bir dereceye kadar, biz hepimiz ondan muzdaribiz.
I'll take from it what I wish.
- İstediğimi ondan alacağım.
She borrowed the book from him.
- Kitabı ondan ödünç aldı.
They haven't heard from him in a long time.
- Ondan uzun zaman haber alamadılar.
Just when I was about to phone her, a letter arrived from her.
- Ben ona telefon etmek üzereyken, ondan bir mektup geldi.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
He's smarter than her.
- O ondan daha akıllıdır.
After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house.
- Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim.
All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
- Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
I never spoke to him after that.
- Ondan sonra onunla asla konuşmadım.
After that, he went home.
- Ondan sonra, o, eve gitti.
Tom has since apologized.
- Tom ondan sonra özür diledi.
O foolish Galatians, who hath bewitched you, that ye should not obey the truth, before whose eyes Jesus Christ hath been evidently set forth, crucified among you? -- Galatians 3:1.
O foolish Galatians, who hath bewitched you, that ye should not obey the truth, before whose eyes Jesus Christ hath been evidently set forth, crucified among you? -- Galatians 3:1 (King James version).