We all suffer from it to some degree.
- Bir dereceye kadar, biz hepimiz ondan muzdaribiz.
Life starts when you decide what you are expecting from it.
- Hayat ondan ne beklediğine karar verdiğinde başlar.
She borrowed the book from him.
- Kitabı ondan ödünç aldı.
They haven't heard from him in a long time.
- Ondan uzun zaman haber alamadılar.
Tom warned Mary that John would try to borrow money from her.
- Tom, John'un ondan ödünç para almaya çalışacağı konusunda Mary'yi uyardı.
He got the money from her by a trick.
- O bir hile ile parayı ondan aldı.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
Everybody speaks well of her.
- Herkes ondan iyi şekilde bahseder.
After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house.
- Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim.
All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
- Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
I never spoke to him after that.
- Ondan sonra onunla asla konuşmadım.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Tom has since apologized.
- Tom ondan sonra özür diledi.
O foolish Galatians, who hath bewitched you, that ye should not obey the truth, before whose eyes Jesus Christ hath been evidently set forth, crucified among you? -- Galatians 3:1.
O foolish Galatians, who hath bewitched you, that ye should not obey the truth, before whose eyes Jesus Christ hath been evidently set forth, crucified among you? -- Galatians 3:1 (King James version).