Bir keresinde babanla karşılaştım.
- I met your father once.
Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor.
- Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.
Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
- When she was a student, she went to the disco only once.
Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
- When she was a student, she went to the disco once only.
Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
- I once met him when I was a student.
Onu bir zamanlar trende gördüm.
- I have seen him once on the train.
Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
- Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
Bu birdenbire olmadı.
- It didn't happen all at once.
Bütün çamaşırımı bir defada yıkayabilir miyim?
- May I wash all my laundry at once?
Senin bir defa televizyona çıktığını hatırlıyorum.
- I remember you appeared on television once.
Sana eskiden hiç söz etmedim.
- I never mentioned you once.
Once a strategic plan is developed, strategic managers must manage the startegic momentum.
Emekli olur olmaz tüm zamanımı Tatoeba'ya ayıracağım.
- Once I retire, I will dedicate my whole time to Tatoeba.
Çocukların olur olmaz anlayacaksın.
- You'll understand once you have kids.
Hemen yolculuğa hazırlan.
- Get ready for the trip at once.
Bari hemen başlayalım.
- We may as well start at once.
Tom bir defa daha fiyat etiketine baktı.
- Tom looked at the price tag once again.
Onu bir defa daha yapabilir miyiz?
- Could we do that once again?
Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
- Read it once more, please.
Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
- Please say it once more.
Bir kez daha deneyelim.
- Let's try once again.
Bir kez daha deneme hakkın var.
- You are entitled to try once again.
Hemen yolculuğa hazırlan.
- Get ready for the trip at once.
Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
- To our surprise, she revived at once.
Resimde gördükten sonra, onu derhal tanıdım.
- Having seen him in the picture, I recognized him at once.
Start derhal yapılmalı.
- A start should be made at once.
Lütfen onu Fransızca olarak bir kez daha tekrar söyler misiniz?
- Could you please say that once again in French?
Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
- Could you please repeat it once again?
O ilk ve son olarak girişiminden vazgeçti.
- He gave up his attempt once for all.
Onu arada bir görürüm.
- I see him once in a while.
Tom arada bir buraya gelir.
- Tom comes here once in a while.
Sadece kitap okumayın. ara sıra dışarı gidin ve biraz egzersiz yapın.
- Don't just read books. Go outside once in a while and get some exercise.
Ara sıra ondan haber alırım.
- I hear from him once in a while.
Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.
- Once upon a time, there was a bad king in England.
Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
- Once upon a time, there was a beautiful princess.
the skeletal remnants of once-living corals.
O, en azından haftada bir kez anne ve babasına yazdı.
- She wrote to her parents at least once a week.
Haftada bir kez sinemaya gider.
- She goes to the movies once a week.
Onu son olarak reddet.
- Turn him down once and for all.
Son olarak bunu tasnif etmeni istiyorum.
- I want to sort this out once and for all.
En kısa zamanda buradan ayrılmak istiyorum.
- I want to leave here as soon as possible.
Lütfen bunu en kısa zamanda yapın.
- Please do it as soon as possible.
O telefon görüşmesi yapar yapmaz eve gitti.
- He went home as soon as he got the phone call.
Bunu yapar yapmaz akşam yemeği hazırlığına başlamanı istiyorum.
- As soon as you have done that, I would like you to start preparing supper.
Aniden bir feryat duydum.
- All at once, I heard a cry.
Aniden bir silah sesi duyduk.
- All at once we heard a shot.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Kahretsin, yine treni kaçırdım.
- Shit, once again I missed the train!
Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar.
- Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.
Hep birden koşmaya başladılar.
- They began to run all at once.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Her şey birdenbire oldu.
- Everything happened all at once.
Aniden bir patlama oldu.
- All at once there was an explosion.
Aniden bir silah sesi duyduk.
- All at once we heard a shot.
Gemi hareket eder etmez, onu deniz tuttu.
- As soon as the ship began to move, he got seasick.
Tom'un evrak çantasını burada bıraktığını fark eder etmez geri geleceğinden eminim.
- I'm sure Tom will come back as soon as he realizes he left his briefcase here.
Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
- As soon as you see this E-mail please reply right away.
Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
- As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
- You can't do two things at once.
Aniden bir silah sesi duyduk.
- All at once we heard a shot.
Aniden gökyüzü karardı ve yağmur başladı.
- All at once the sky became dark and it started to rain.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
Eskiden bu kent güzeldi.
- Formerly, this city was beautiful.
Tom eskiden bir Fransızca öğretmeniydi.
- Tom was formerly a French teacher.
Bütün çamaşırımı bir defada yıkayabilir miyim?
- May I wash all my laundry at once?
Bu işlerin hepsini bir defada yapmaya çalışma.
- Don't try to do all these things at once.
Alice calls us every now and then.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
Her şey birdenbire oldu.
- Everything happened all at once.
Hep birden koşmaya başladılar.
- They began to run all at once.
İki şeyi aynı anda yapma.
- Don't do two things at once.
Aynı anda kaç tane iş yapabilirsin?
- How many jobs can you do at once?
Bu birdenbire olmadı.
- It didn't happen all at once.
Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
- Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
Tom ara sıra Boston'a gider.
- Tom goes to Boston every once in a while.
Tom ve ben ara sıra süpermarkette birbirimize rastlıyoruz.
- Tom and I run into each other at the supermarket every once in a while.
Neden bir kez olsun kibar olamıyorsun?
- Why can't you be nice for once?
Bir kez kazanmak istiyorum.
- I want to win for once.
Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
- You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
Sadece bu sefer sana ödünç para vereceğim.
- I will lend you money just this once.
Bu seferlik bir istisna yapacağım.
- I'll make an exception just this once.
We'll get a move on once we find the damn car keys!.
I have only once eaten pizza.
He was once the most handsome man around.
They replaced the door, in hopes of correcting the sticking and squeaking once and for all.
I send her a note once in a while to let her know I'm thinking of her.
Have you changed a tyre before? — Yes, once or twice.
a once-in-a-lifetime opportunity to travel the world.
When all at once I saw a crowd, A host, of golden daffodils - William Wordsworth, Daffodils.
Tell the doctor to come at once. She is having a baby.
He tried to eat four cookies at once.
For once in her life she was surprised out of her reserve; she caught her girl in her arms and crushed her and her flowers against her heart, kissing the bright hair and sweet face warmly.
Look at Carpenters! . . . In old times it was a proverb Measure twice, and cut once..
Mr. Paz noted that since the onset of the credit crisis, eBay, like other companies, hasn’t been able to measure twice and cut once..
... once, we need to frequently update, [INAUDIBLE], so is ...
... I COULD BE A HERO FOR ONCE, LIKE YOU. ...