Bir keresinde bir panda gördüm.
- I have seen a panda once.
Bir kerede iki yerde olamazsın.
- You can't be at two places at once.
Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
- When he was a student, he went to the disco only once.
Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
- Stir once every fifteen minutes.
Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
- All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
- I met him once when I was a student.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Her şey birdenbire oldu.
- Everything happened all at once.
Kimse bir defada iki şeyi yapamaz.
- Nobody can do two things at once.
Bütün çamaşırımı bir defada yıkayabilir miyim?
- May I wash all my laundry at once?
Sana eskiden hiç söz etmedim.
- I never mentioned you once.
Once a strategic plan is developed, strategic managers must manage the startegic momentum.
Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler.
- People rarely come to see you once you are retired.
Sarhoş olur olmaz terbiyesini takınmaz.
- He doesn't behave himself once he's drunk.
Bari hemen başlayalım.
- We may as well start at once.
Hemen yolculuğa hazırlan.
- Get ready for the trip at once.
Tom bir defa daha komadaydı.
- Tom was once again comatose.
Onu bir defa daha yapabilir miyiz?
- Could we do that once again?
O onu bir kez daha deneyecek.
- She'll try it once more.
Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
- Explain it once more, Jerry.
Bir kez daha geç kalmıştı.
- She was late once again.
Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
- France and Britain were at war once again.
Biz hemen başlamalıyız.
- We must start at once.
Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
- To our surprise, she revived at once.
Derhal git, yoksa geç kalacaksın.
- Go at once, otherwise you will be late.
Resimde gördükten sonra, onu derhal tanıdım.
- Having seen him in the picture, I recognized him at once.
Lütfen onu Fransızca olarak bir kez daha tekrar söyler misiniz?
- Could you please say that once again in French?
Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
- Could you please repeat it once again?
O ilk ve son olarak girişiminden vazgeçti.
- He gave up his attempt once for all.
Tom arada bir buraya gelir.
- Tom comes here once in a while.
Arada bir şemsiyesini trende bırakır.
- Once in a while, he leaves his umbrella in the train.
Tom ara sıra Boston'a gider.
- Tom goes to Boston every once in a while.
Ara sıra tenis oynarım.
- I play tennis once in a while.
Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
- Once upon a time, there was a beautiful princess.
Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.
- Once upon a time, there was a bad king in England.
the skeletal remnants of once-living corals.
Haftada bir kez, o, aerobiğe gider.
- She goes to aerobics once a week.
O haftada bir kez pazara gitti.
- She went to the market once a week.
O son olarak girişiminden vazgeçti.
- He gave up his attempt once and for all.
Onunla birlikte alışverişe gitmeyeceğimi ilk ve son olarak ona söyledim.
- I told her once and for all that I wouldn't go shopping with her.
En kısa zamanda buradan ayrılmak istiyorum.
- I want to leave here as soon as possible.
En kısa zamanda bunu yapmaya çalışacağız.
- We'll try to do that as soon as possible.
Bunu yapar yapmaz akşam yemeği hazırlığına başlamanı istiyorum.
- As soon as you have done that, I would like you to start preparing supper.
Onu yapar yapmaz onun bir hata olduğunu fark ettim.
- I realized it was a mistake as soon as I did it.
Aniden bir patlama oldu.
- All at once there was an explosion.
Aniden bir feryat duydum.
- All at once, I heard a cry.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Kahretsin, yine treni kaçırdım.
- Shit, once again I missed the train!
Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar.
- Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.
Hep birden koşmaya başladılar.
- They began to run all at once.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Her şey birdenbire oldu.
- Everything happened all at once.
Aniden bir patlama oldu.
- All at once there was an explosion.
Aniden gökyüzü karardı ve yağmur başladı.
- All at once the sky became dark and it started to rain.
Tom Mary'nin artık dinlemediğini fark eder etmez konuşmayı durdurdu.
- Tom stopped talking as soon as he noticed Mary wasn't listening anymore.
Gemi hareket eder etmez, onu deniz tuttu.
- As soon as the ship began to move, he got seasick.
Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
- As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
- As soon as you see this E-mail please reply right away.
Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
- You can't do two things at once.
Aniden gökyüzü karardı ve yağmur başladı.
- All at once the sky became dark and it started to rain.
Aniden bir feryat duydum.
- All at once, I heard a cry.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
Tom eskiden bir banka katibiydi.
- Tom was formerly a bank clerk.
Tom eskiden bir Fransızca öğretmeniydi.
- Tom was formerly a French teacher.
Sibirya Demiryolu, dünyadaki bir defada en uzun ve en iyi bilinen demiryoludur.
- The Siberian Railway is at once the longest and best known railway in the world.
Bütün çamaşırımı bir defada yıkayabilir miyim?
- May I wash all my laundry at once?
Alice calls us every now and then.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Onlar hepsi birden gülmeye başladılar.
- All at once they began to laugh.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Hepimiz aynı anda ayağa kalktık.
- We all stood up at once.
Aynı anda kaç tane iş yapabilirsin?
- How many jobs can you do at once?
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
- Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
Ara sıra Esperanto çalışıyorum.
- Every once in a while I study Esperanto.
Tom ara sıra Boston'a gider.
- Tom goes to Boston every once in a while.
Keşke bir kez bir şey olabilsem.
- I wish for once I could be something.
Neden bir kez olsun kibar olamıyorsun?
- Why can't you be nice for once?
Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
- You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
Sadece bu sefer sana ödünç para vereceğim.
- I will lend you money just this once.
Sadece bu seferlik seni affedeceğim.
- I'll forgive you just this once.
We'll get a move on once we find the damn car keys!.
I have only once eaten pizza.
He was once the most handsome man around.
They replaced the door, in hopes of correcting the sticking and squeaking once and for all.
I send her a note once in a while to let her know I'm thinking of her.
Have you changed a tyre before? — Yes, once or twice.
a once-in-a-lifetime opportunity to travel the world.
When all at once I saw a crowd, A host, of golden daffodils - William Wordsworth, Daffodils.
Tell the doctor to come at once. She is having a baby.
He tried to eat four cookies at once.
For once in her life she was surprised out of her reserve; she caught her girl in her arms and crushed her and her flowers against her heart, kissing the bright hair and sweet face warmly.
Look at Carpenters! . . . In old times it was a proverb Measure twice, and cut once..
Mr. Paz noted that since the onset of the credit crisis, eBay, like other companies, hasn’t been able to measure twice and cut once..
... I COULD BE A HERO FOR ONCE, LIKE YOU. ...
... So the derivation of one of the greatest equations of all time takes less than a page. Once ...