Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
- Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
He was on top of the world after she agreed to marry him.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.