Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Tom silahını buzdolabının üstündeki kurabiye kavanozuna sakladı.
- Tom hid the gun in the cookie jar on top of the refrigerator.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.