Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Kahvemi üstünde bol köpüklü severim.
- I like my coffee with lots of foam on the top.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Suçu başkalarının üzerine atıyor sadece.
- He is just passing the blame onto others.
Çabuk, bu ağacın üzerine tutun.
- Quick, hold onto this tree.
Dersten sonra sandalyeleri masaların üstüne koymayı unutmayın.
- Remember to put the chairs onto the tables after the lesson.
O masanın üstüne atladı.
- He jumped onto the table.