Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Senin burnunun üstünde krem var.
- You have cream on the top of your nose.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
- There is a shrine atop the mountain.
Ruth Ann clenched her hand around the hairbrush and felt like smacking Ashley upside the head with it. She knew better than to talk that way.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.
... What we are doing in eduction on top of platforms like ...
... top of these platforms. ...