He makes an unfavorable impression.
- O, olumsuz bir izlenim bırakıyor.
The Boston Globe gave the film an unfavorable review.
- Boston Globe filme olumsuz eleştiri verdi.
Tom's a very pessimistic person and always sees the negative side of any situation.
- Tom, olaylara daima olumsuz tarafından bakan çok kötümser bir insan.
Some people argue that technology has negative effects.
- Bazı insanlara göre teknolojinin olumsuz etkileri var.
The decision was unfavourable to us.
- Karar bizim için olumsuzdu.
How do you deal with the negative criticism?
- Olumsuz eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olumsuz hava koşulları nedeniyle okullar tatil edildi. - Due to inclement weather schools were cancelled.
Tom replied in the negative.
- Tom olumsuz cevap verdi.
Bence küreselleşmenin pozitif olduğu kadar negatif etkileri de var.
- Küreselleşmenin olumlu olduğu kadar olumsuz etkilerinin de olduğunu düşünüyorum.
Küreselleşmenin pozitif olduğu kadar negatif etkilerinin de olduğunu düşünüyorum.
- Küreselleşmenin olumlu olduğu kadar olumsuz etkilerinin de olduğunu düşünüyorum.