Tom doesn't think it's such a big deal.
- Tom onun öyle büyük bir anlaşma olduğunu düşünmüyor.
They said the deal was foolish.
- Onlar anlaşmanın aptalca olduğunu söyledi.
I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
To my surprise, she spoke English very well.
- Benim için sürpriz oldu, o çok iyi İngilizce konuştu.
He got well acquainted with the history of Japan.
- O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
The exhibition is well worth a visit.
- Sergi bir ziyarete oldukça değer.
Tom was glad that Mary agreed with him.
- Mary kendisiyle aynı görüşte olduğu için Tom memnundu.
Tom agreed that Mary's suggestions were good ones.
- Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.
Do you think she's okay? I don't know.
- Onun iyi olduğunu düşünüyor musun? Bilmiyorum.
I'm glad you're okay.
- İyi olduğuna sevindim.
Tom believes that getting married to Mary was the best thing he's ever done.
- Tom, Mary ile evlenmenin o güne kadar yaptığı en iyi şey olduğuna inanıyor.
I doubt that Tom has the courage to do what really needs to be done.
- Tom'un gerçekten yapılması gerekeni yapma cesareti olduğundan şüpheliyim.
What's the matter? You look pale.
- Ne oldu? Solgun görünüyorsun.
What's the matter, Tom? Are you going to cry?
- Ne oldu, Tom? Ağlayacak mısın?