Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.
- The history of China is older than that of Japan.
Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
- Our car is three years older than yours.
Daha modern binalar daha eskilerden daha güvenlidir.
- More modern buildings are safer than older ones.
O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.
- He looks older than my brother.
O benden üç yaş daha büyük.
- He's three years older than I am.
Eski halılar yeni halılardan daha değerlidir.
- Older carpets are more valuable than newer carpets.
Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
- Our car is three years older than yours.
Ken Seiko'dan daha yaşlı.
- Ken is older than Seiko.
O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
- She looks young, but she's actually older than you are.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Futbol eski bir oyundur.
- Football is an old game.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Tom abisi kadar akıllı değil.
- Tom isn't as smart as his older brother.
Tom Mary'nin abisidir.
- Tom is Mary's older brother.
Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
- This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
- English and mathematics are made much of in senior high schools.
Tom ve Mary eski zamanlar hakkında konuşmak istediler.
- Tom and Mary wanted to talk about old times.
Eski zamanlar hakkında konuşalım.
- Let's talk about old times.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
O, ihtiyarlığı reddediyor.
- He refuses to accept his old age.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
O sadece bir kocakarı masalı.
- That's just an old wives' tale.
Onun kocası o eski şapkasını atmasını istedi.
- Her husband asked her to throw that old hat away.
Tabii, birçok emektar vatandaş emeklilikten memnundur.
- Of course, many senior citizens are happy with retirement.
Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
- As you get older you start to feel that health is everything.
İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
- As people get older, their brain cells become less efficient.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Biletler genel giriş için 30 dolar ve öğrencilerle yaşlılar için 20 dolardır.
- Tickets are $30 for general admission and $20 for students and seniors.
Yaşlıların ruhları kötü havaya rağmen yüksekti.
- The senior citizens' spirits were high in spite of the bad weather.
Hyogo Üniversitesinde son sınıf öğrencisiyim.
- I am a senior at Hyogo University.
Lise son sınıf öğrencisi misin?
- Are you a senior high school student?
The thoughtful lad helped an older lady across the street.
My older brother and I are Catholic twins. He’s older by eleven months, not quite a year older than me.
John is senior to me by two years.
- John is two years older than I am.
In the photograph you looked older than the cliché—older than the hills.
You look just like your big brother.
- You look just like your older brother.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
Tom is my elder brother.
- Tom is my older brother.
He has three elder sisters.
- He has three older sisters.
I'm older than your brother.
- I am older than your brother.
She is two years older than you.
- She's two years older than you.
... THE FUTURE OF THE WORLD’S POPULATION : OLDER So we’ve talked about population size, growth ...
... population getting older and more people are using it, ...