There's a possibility that the man was murdered.
- Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.
There is a possibility that we won't have to shut down the factory.
- Fabrikayı kapatmak zorunda olmayacağımıza dair bir olasılık var.
The probability to win is 0.001%.
- Kazanmak için olasılık % 0.001'dir
Tomorrow there's a high probability it will rain.
- Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
This book sees the protagonist conquer insurmountable odds and save the day.
- Bu kitap kahramanın aşılmaz olasılıkları fethettiğini görür ve günü kurtarır.
The odds are in Tom's favor.
- Bu olasılık Tom'un lehinde.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.
- Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.
There's a good chance that he'll come.
- Büyük olasılıkla gelecek.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.
Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war.
- Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.
Tom is probably lost.
- Tom büyük olasılıkla kayboldu.
But probably I'll be the last, which is a pity.
- Fakat büyük olasılıkla sonuncu olacağım, bu acınacak bir durum.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
Tom and Mary came up with a possible solution to their problem.
- Tom ve Mary kendi sorunlarına olası bir çözüm ile geldiler.
It is possible that he has had an accident.
- Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
- Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
I've considered all of those possibilities.
- Tüm bu olasılıkları düşündüm.
Your future is full of possibilities.
- Geleceğin olasılıklarla dolu.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
- Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.