Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
- A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
Azınlık haklarını korumalıyız.
- We have to stand up for minority rights.
Ufak detaylar hakkında endişelenme.
- Don't worry about the minor details.
Tom ufak yaralar aldı.
- Tom received minor injuries.
Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- Because you're a minor, you can't enter.
Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
- I was given a minor share of my father's wealth.
Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
- The law prohibits minors from smoking.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.