Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşur.
- He speaks German, not to mention English.
Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur.
- Michael speaks Japanese, not to mention English.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Yeni bir bloğa başladım. Başlangıçta çok sayıda blog yapan ve sonra blog yapmaktan vazgeçen insanlardan biri olmamak için elimden geleni yapacağım.
- I started a new blog. I'll do my best not to be one of those people who blogs a lot right at the start and then quits blogging.
Sanırım kaba olmamak en iyisi.
- I think it is best not to be impolite.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
Do as I say, and not as I do.
- Do as I say, not as I do.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Betsy can't seem to boil the potatoes, not to mention prepare an entire meal.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
Don't you think you ought to write them a thank-you note?
- Onlara bir teşekkür notu yazman gerektiğini düşünmüyor musun?
Look at the notes on page 10.
- Sayfa ondaki notlara bak.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
Stick a notice on the board.
- Tahtaya bir not yapıştır.
I noticed a note on my desk, but I do not know who wrote it.
- Masamda bir not fark ettim ama kimin yazdığını bilmiyorum.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
He got full marks in English.
- O, İngilizce tam not aldı.
He will get an average mark at best.
- En iyi halde ortalama bir not alacak.
Making good grades requires studying hard.
- İyi notlar alma, çok çalışmayı gerektirir.
He was ashamed of the grades he got.
- Aldığı notlardan utandı.
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
... here, because everybody was telling me not to tweet. ...
... abuses skyrockets. Now, this is not to say that owner override ...