Olanaksız geliyor ama gerçek.
- It sounds impossible, but it's true.
O, onun ne söylediğini anlamayı olanaksız buldu.
- She found it impossible to understand what he was saying.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
- It was impossible to understand his questions.