Bu meyvenin hoş olmayan bir kokusu var.
- This fruit has an unpleasant smell.
Orada hoş olmayan bir deneyim yaşadık.
- We had an unpleasant experience there.
O bu tür görüşü nahoş bulur.
- He finds this kind of opinion unpleasant.
Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.
- To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
O iki saat tatsız bir hikaye hakkında konuştu.
- He spoke about the unpleasant story for two hours.
Kız kardeşinle çok antipatik olma, Tom.
- Don't be so unpleasant with your sister, Tom.