neredeyse

listen to the pronunciation of neredeyse
Турецкий язык - Английский Язык
nearly

That couple gets soused nearly every night. - O çift neredeyse her gece içer.

By the time she gets there, it will be nearly dark. - O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.

almost

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova. - Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazanova.

practically

Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice. - Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.

Tom practically accused me of being a traitor. - Tom neredeyse beni bir vatan haini olmakla suçladı.

next to

Tom has next to nothing in his wallet. - Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.

We had next to nothing in the kitchen. - Mutfakta neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu.

all but

The party was all but over when I arrived. - Ben vardığımda parti neredeyse bitmişti.

The trial was all but done. - Deneme neredeyse yapılmıştı.

virtually

It's virtually impossible. - Bu neredeyse imkansız.

It's virtually impossible for Tom to pass the exam. - Tom'un sınavı geçmesi neredeyse imkansız.

close on
at any moment

My friends will be here at any moment. - Arkadaşlarım neredeyse burada olacak.

well-nigh
long before
just

We're just about finished here. - Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.

Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere. - Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.

good

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

The problem is as good as settled. - Sorun neredeyse çözüldü.

as good as

The problem is as good as settled. - Sorun neredeyse çözüldü.

My work is as good as done. - İşim neredeyse bitti.

scarcely

I scarcely believed my eyes. - Neredeyse gözlerime inanamıyordum.

I scarcely slept a wink. - Neredeyse gözümü bile kırpmadım.

within an ace of
soon
just about

We're just about finished here. - Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.

This room is just about big enough. - Bu oda neredeyse yeterince büyük.

within an ace of doing
ere long
well nigh
little less than
almost, very nearly, all but: Neredeyse kalkıp gidecektim. I very nearly got up and walked out
soon, before long; almost, nearly; about, close on
pretty soon, any moment, soon, before long: Ahmet neredeyse gelir. Ahmet'll come pretty soon
next

We had next to nothing in the kitchen. - Mutfakta neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu.

Tom has next to nothing in his wallet. - Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.

in any moment
next door to
half

Tom was half beaten to death. - Tom neredeyse ölümüne dövüldü.

My dog is almost half the size of yours. - Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.

pretty much

We pretty much gave up hope. - Biz neredeyse umudumuzu kaybettik.

I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say. - Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.

nigh

Mike eats out almost every night. - Mike neredeyse her gece dışarda yer.

I could hardly get a wink of sleep last night. - Dün gece neredeyse hiç uyuyamadım.

pretty well
about

Tom can eat just about anything but peanuts. - Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.

Tom almost never complains about anything. - Tom neredeyse herhangi bir şey hakkında şikâyet etmez.

even

Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere. - Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.

Tom is at home almost every evening. - Tom neredeyse her akşam evdedir.

near

By the time she gets there, it will be nearly dark. - O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.

That couple gets soused nearly every night. - O çift neredeyse her gece içer.

neredeyse hepsi
almost all
neredeyse hiç
hardly

He hardly studies chemistry. - O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.

Unfortunately I hardly speak any German. - Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.

neredeyse tamamı
almost all
neredeyse zil takıp oynamak
have a fit
neredeyse aynı
much the same
neredeyse bütünü
almost whole
neredeyse düşmek
half-fall
neredeyse hiç
scarcely

I can scarcely believe it. - Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.

They have scarcely gone out since the baby was born. - Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.

neredeyse hiç
only just
neredeyse imkânsız
well nigh impossible
neredeyse hiç
next to nothing
neredeyse hiç
hardly any

I have hardly any English books. - Neredeyse hiç İngilizce kitabım yok.

There's hardly any hope that he'll win the election. - Onun seçimi kazanacağına dair neredeyse hiç umut yok.

Турецкий язык - Турецкий язык
Hemen hemen: "Arabacım neredeyse donmak üzereydi."- K. Hulûsi
Kısa bir süre içinde
Kısa bir süre içinde, hemen hemen
Английский Язык - Турецкий язык
nerede ise
neredeyse
Избранное