I was born in Italy, therefore I am very handsome.
- İtalya'da doğdum, bu nedenle çok yakışıklıyım.
Sometimes Paris exhausts me, but often Brussels bores me. Therefore, I live between the two.
- Bazen Paris beni tüketir fakat sık sık Brüksel beni sıkıyor. Bu nedenle, ben ikisi arasında yaşıyorum.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.
Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
For this reason, I cannot go with you.
- Bu nedenle, seninle gidemem.
For this reason, no one can blame Tom.
- Bu nedenle, Tom'u hiç kimse suçlayamaz.
There are a good many reasons why you shouldn't do it.
- Onu yapmaman için çok sayıda nedenler var.
For one reason or another, their holiday in France wasn't as good as they expected it would be.
- Şu ya da bu nedenle, onların Fransa'daki tatili onların olmasını umdukları kadar iyi değildi.
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Why are there no taxis at the station today?
- Neden bugün istasyonda taksi yok?
Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
- Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Mars is red because of rusty iron in the ground.
- Mars, zemindeki paslı demir nedeniyle kırmızıdır.
Adultery was a ground for divorce.
- Zina bir boşanma nedeniydi.
I think that's why Tom doesn't have any friends.
- Bence bu nedenle Tom'un hiç arkadaşı yok.
He is honest. That's why I like him.
- O dürüst. Bu nedenle onu beğenirim.
Tom had no motive to kill Mary.
- Tom'un Mary'yi öldürmek için nedeni yoktu.
Jealousy was the motive for the murder.
- Cinayetin nedeni kıskançlıktı.
It may give rise to serious trouble.
- O, ciddi bir soruna neden olabilir.
Thoughtless speech may give rise to great mischief.
- Düşüncesiz konuşma büyük zarara neden olabilir.
I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
We want to re-tile our terrace and therefore removed the tiles with a power hammer yesterday.
- Terasımızı yeniden döşemek istiyoruz ve bu nedenle dün bir çekiçle fayansları çıkardık.
He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğmuş ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Why do you always have to get so personal when we have an argument?
- Bir anlaşmazlığımız olduğunda, neden her zaman bu kadar şahsi algılıyorsun?
Why on earth did you sell your newly-built house?
- Allah aşkına neden yeni yapılmış evini sattın?
I'm just a simple factory worker. Why do you bother me?
- Ben sadece basit bir fabrika işçisiyim. Neden beni rahatsız ediyorsunuz?
What's the point of us being here?
- Burada olmamızın nedeni ne?
Why do I have to do this? What's the point?
- Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
Why don't we let Tom handle this matter? After all, he's the expert, right?
- Neden Tom'un bu mesele ile ilgilenmesine izin vermiyoruz? Nede olsa, o uzman, değil mi?
Why does it matter so much to you?
- Neden senin için bu kadar önemli?
Do you know why spring rolls are called spring rolls?
- İngilizcede sigara böreğine neden bahar sarması dendiğini biliyor musun?
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
- Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
Why are you in my room?
- Neden benim odamdasın?
Correlation doesn't imply causation.
- Korelasyon nedensellik anlamına gelmez.
Correlation doesn't equal causation.
- Korelasyon nedenselliğe eşit değildir.