Neredeyse araba beni ezecekti.
- I was nearly run over by a car.
O çift neredeyse her gece içer.
- That couple gets soused nearly every night.
Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
Saat yaklaşık olarak altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Tom yaklaşık olarak senin ölçünün iki katı.
- Tom is nearly twice your size.
Saat takriben altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
Jules Verne'in romanları adeta gelecekten haberler vermiştir.
- Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
- He lived in a small town nearby.
Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
- I really look forward to your visit in the near future.
Az daha bir suça bulaşacaktım.
- I came near to getting involved in a crime.
Yakınlarda ucuz bir otel biliyor musunuz?
- Would you know a cheap hotel in the near?
Yakınlarda ucuz bir otel biliyor musun?
- Do you know a cheap hotel nearby?
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
Yolumu nehir civarında kaybettim.
- It was near the river that I lost my way.
Şişmiş lenf düğümleri genellikle enfeksiyon, tümör ya da iltihap barındıran bölgelerin civarında olur.
- Swollen lymph nodes are usually found near the site of an infection, tumour, or inflammation.
Tom'un o çiçekleri meşe ağacının yanına dikeceğini düşünüyordum.
- I thought Tom would plant those flowers near the oak tree.
Tom'u çocuklarımın yanına salma.
- Don't let Tom near my kids.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Yakında bir telefon var mı?
- Is there a telephone nearby?
Sözlük yaklaşık yarım milyon kelime toplar.
- The dictionary gathers nearly half a million words.
Bana yaklaşma, soğuk almışım.
- Don't come near me. I have a cold.
Tom bütün geceyi gölün yanında küçük bir kabinde geçirdi.
- Tom spent the night in the small cabin near the lake.
Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.
- The accident took place near his home.
Ona yaklaşmak istemiyorum.
- I don't want to go near her.
Ona yaklaşmak istemiyorum.
- I don't want to go near him.
Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
- There's a nice Thai restaurant near here.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
- By the time she gets there, it will be nearly dark.
Neredeyse araba beni ezecekti.
- I was nearly run over by a car.
Araba frenleri sıkıştığında neredeyse bir kaza yapıyorduk.
- We nearly had an accident when the car brakes jammed.
Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
Saat yaklaşık olarak altıdır.
- It's nearly six o'clock.
He left a nearly full beer on the bar.
Tom has been gone nearly three years.
- Tom has been gone for nearly three years.
I am nearly forty and still unmarried.
- I am nearly forty and still not married.
The end is near.
The voyage was near completion.
The two words are near synonyms.
... lt has taken us on a journey of nearly 14 billion years. ...
... Now, pairing him with iron weapons makes him nearly unstoppable. ...