Tabii ki seni seviyorum.
- Natürlich liebe ich dich.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- Ich bin natürlich gegen den Krieg.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- Ich bin natürlich gegen den Krieg.
Tabii ki seni seviyorum.
- Natürlich liebe ich dich.
O, elbette İngilizce konuşabilir.
- She can naturally speak English.
Bütün insanlar doğal olarak birbirlerinden nefret ederler.
- All men naturally hate each other.
Onun saçı doğal olarak kıvırcık.
- Her hair is naturally curly.
Nefes alışı kadar doğal şekilde yalan söyler.
- He lies as naturally as he breathes.
Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.
- Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- I am against the war, of course.
O doğuştan iyi bir hafızasıya sahip.
- He has a naturally good memory.
There are many, many nuances in any language which are perfectly natural to the native speaker but which confuse the non-native speaker.
- In jeder Sprache gibt es viele, sehr viele Nuancen, die dem Muttersprachler völlig natürlich sind, den Nichtmuttersprachler hingegen ziemlich verwirren.