Tom çarpılmaktan güç bela kaçtı.
- Tom narrowly escaped being hit.
Tom güç bela ölümden kaçtı.
- Tom narrowly escaped death.
Tom ucu ucuna ölümden kaçtı.
- Tom narrowly escaped death.
Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan,tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların yüzde sekseni gitmiş olabilir.
- The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.
Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda, eve geri dönüş yolunu asla bulmayacaksın.
- You'll never find the way back home, through narrow streets of cobblestone.
Bu geçit daralmaktadır.
- That gap is narrowing.
Listeyi daraltmanın bir yolunu bulmak zorundayız.
- We have to find a way to narrow down the list.
Onu epeyce daralttığını söyleyebilirim.
- I'd say that narrows it down quite a bit.
Tom dar görüşlü görünüyor.
- Tom seems to be narrow-minded.
Tom çok dar görüşlü, değil mi?
- Tom is very narrow-minded, isn't he?
They narrowly escaped collision.
There is now such an immense microliterature on hepatics that, beyond a certain point I have given up trying to integrate (and evaluate) every minor paper published—especially narrowly floristic papers.
a narrow hallway.
The road narrows.