Uygurlar arasında, isim verme töreni bir çocuğa isim verildikten sonra düzenlenir.
- Among the Uighurs, a Naming Celebration is held after a child is given a name.
Onu kötü isimlerle isimlendirdi.
- He called her bad names.
Onların erkek çocuğunun adı John.
- Their son's name is John.
Bu hayvanın adını biliyorum.
- I know the name of this animal.
Sami oğlunu kendine göre adlandırmak istedi: Sami Bekir II.
- Sami wanted to name his son after him: Sami Bakir II.
Bella adını seviyorum, güzel demek, değil mi?
- I love the name Bella, it means pretty, right?
Bella ismini seviyorum, güzel demek, değil mi?
- I love the name Bella, it means pretty, right?
Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
- All the streets in this area are named after famous people.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
O, bize adını söylemek için isteksizdi.
- He was unwilling to tell us his name.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me her name.
Şöhret bir isim etrafında toplanan tüm yanlış anlamaların toplamıdır.
- Fame is the sum of all misunderstandings that gather around a name.
Tom, Mary'yi düşünebildiği her kötü şöhretle seslendi.
- Tom called Mary every bad name he could think of.
Bebeğe senin adını vermek istiyorum.
- I want to name the baby after you.
Tom köpek yavrusuna Cookie adını vermek istedi.
- Tom wanted to name his puppy Cookie.
Gardrobumun dört kapısı ve iki aynası var. Adı, üç sesli harf ve bir ünsüz içeren bir İsveç şirketi tarafından üretildi.
- My wardrobe has four doors and two mirrors. It was manufactured by a Swedish company, whose name contains three vowels and a consonant.
Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
- All the streets in this area are named after famous people.
Pasaportta ismi olan kişi kelimelerle tanımlanıldı.
- The person whose name was on the passport was described with words.
Tom isim vermek istemedi.
- Tom didn't want to name names.
İsim vermek istemiyorum.
- I don't want to name names.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me his name.
Bana adınızı söylemek zorunda değilsiniz.
- You don't have to tell me your name.