Onların isimleri Tom ve Ken'dir.
- Their names are Tom and Ken.
Onların isimlerini hatırlayamadım.
- I couldn't remember their names.
Onun adı Tomoyuki Ogura.
- His name is Tomoyuki Ogura.
Onların erkek çocuğunun adı John.
- Their son's name is John.
Sami oğlunu kendine göre adlandırmak istedi: Sami Bekir II.
- Sami wanted to name his son after him: Sami Bakir II.
Bella ismini seviyorum, güzel demek, değil mi?
- I love the name Bella, it means pretty, right?
Bella adını seviyorum, güzel demek, değil mi?
- I love the name Bella, it means pretty, right?
Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
- All the streets in this area are named after famous people.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
O, bize adını söylemek için isteksizdi.
- He was unwilling to tell us his name.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me his name.
Ken'in hikayesi aşağıdaki gibiydi.
- Ken's story was as follows.
O, sonuca bakarak aşağıdaki gibi söyledi.
- By way of conclusion he said as follows.
Tom, Mary'yi düşünebildiği her kötü şöhretle seslendi.
- Tom called Mary every bad name he could think of.
Şöhret bir isim etrafında toplanan tüm yanlış anlamaların toplamıdır.
- Fame is the sum of all misunderstandings that gather around a name.
Tom oğluna John adını vermek istedi.
- Tom wanted to name his son John.
Tom kızına Mary adını vermek istedi.
- Tom wanted to name his daughter Mary.
Bu kafatası ve çizgileri, 17. yüzyılın sonlarında İngiltere'de faaliyet gösteren dünyaca ünlü Kaptan Kidd'e dayanılarak adlandırılmıştır.
- This skull and crossbones was named based on the world-famous Captain Kidd who was active in late 17th century Britain.
Üniversite kurucusunun adını taşımaktadır.
- The university bears the name of its founder.
Pasaportta ismi olan kişi kelimelerle tanımlanıldı.
- The person whose name was on the passport was described with words.
İsim vermek istemiyorum.
- I don't want to name names.
Tom isim vermek istemedi.
- Tom didn't want to name names.
Bana adınızı söylemek zorunda değilsiniz.
- You don't have to tell me your name.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to tell me her name.
Thus was Sir Tramtryste longe there well cherysshed with the kynge and wyth the quene – and namely with La Beale Isode.
There are three ways to do it, namely, the right way, the wrong way and the Army way.
... and to be respected namely the respect ...
... educators care about, namely subject ...