These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
I bought a rare macaw in Araraquara.
- Araraquara'da nadir bir Amerikan papağanı satın aldım.
We were faced with an unusual situation because of the accident.
- Biz kaza nedeniyle nadir bir durumla karşılaştık.
The only remaining region in the world where obesity is uncommon is sub-Saharan Africa.
- Dünyada şişmanlığın nadir olduğu tek bölge Afrika'da Sahra çölünün güney kısmıdır.
Tom said that's very uncommon.
- Tom onun çok nadir olduğunu söyledi.
I infrequently purchase fast food, but I'm not proud of it.
- Ben nadiren fast food satın alırım, ama bundan gurur duymuyorum.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
People rarely come to see you once you are retired.
- Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler.
The nadir of the sun is the axis of the shadow projected by the Earth.