Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
- I don't know much about computers.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
Ben görünce çok korktum.
- I was much frightened at the sight.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
- That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
- Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
- That's pretty much all you need to know.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar?
- About how much would it cost to have this chair repaired?
Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
Büyük bir köprü değildi.
- It wasn't much of a bridge.
Bir köpeğin koku alma duygusu, bir insanınkinden çok daha keskindir.
- A dog's sense of smell is much keener than a human's.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
- Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
- Football is the most known sport in the world.
Biz pek çok konuşmadık.
- We didn't talk very much.
John Bill'den daha zeki.
- John is more intelligent than Bill.
Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
- I'd like to stay one more night. Is that possible?
Bizim kendi ağacımızdan gelen elmalar marketten gelen püskürtülmüş elmalardan çok daha iyi tat veriyor.
- The apples from our own tree taste much better than the sprayed apples from the supermarket.
İspanya, Latin Amerika'yı işgal etmeseydi, çok daha iyi olurdu.
- It would have been much better if the Spanish hadn't invaded Latin America.
Koşmak şöyle dursun, bebek yürüyemez.
- The baby can't walk, much less run.
Almanca şöyle dursun, İngilizce okuyamıyor.
- He can't read English, much less German.
Onun çoğunu okuyamadı.
- He was unable to read much of it.
Zamanının çoğunu okuyarak geçirdi.
- He spent much of his time reading.
Tom eğitim için fazla zaman harcamaz.
- Tom doesn't spend much time studying.
Tom Boston'da fazla zaman harcamaz.
- Tom doesn't spend much time in Boston.
Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
- The patient is much the same as yesterday.
I spend much more time at home in winter.
Yeni garson çok daha yetkili olmalıdır.
- The new waiter should be much more competent.
O, müzikten çok daha fazla dans etmeyi seviyor.
- He likes dancing, much more music.
Çoğu genç yetişkin geceleyin dışarı çıkmaktan hoşlanır.
- Most young adults enjoy going out at night.
Çoğu ebeveyn, kendi çocuklarını, dünyada en iyi olarak görüyor.
- Most parents see their own children as the best in the world.
Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
- Most snakes on this island are harmless.
Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- If you look from afar, most things will look nice.
Tom konserden çok fazla hoşlanmadı.
- Tom didn't enjoy the concert very much.
Tom Fransızcayı çok fazla konuşmaz.
- Tom can't speak very much French.
Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
- The news surprised him as much as it did me.
O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.
- He earns three times as much as I do.
Ne kadar para istiyorsun?
- How much money do you want?
Yaz tatiline hazırlık için ne kadar para biriktirildi?
- How much money was saved in preparation for the summer vacation?
Toplamda kaç para harcadın?
- How much money did you spend in total?
Kişi başına tur kaç para?
- How much is the tour per person?
O kadar fazla ödemeye param yetmez.
- I cannot afford to pay so much.
O kadar çok sigara içmesen iyi olur.
- You had better not smoke so much.
Biraz daha biber ekle.
- Add a little more pepper.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
- Humility often gains more than pride.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
- If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
Romanlar geçmişte olduğu kadar çok okunmuyor.
- Novels aren't being read as much as they were in the past.
Onların başka şarapları yok.
- They have no more wine.
İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Good health is more valuable than anything else.
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
- All languages are equal, but English is more equal than the others.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
- The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
Maymunlar niçin diğer hayvanlardan daha çok evrim geçirdi?
- Why have the apes evolved more than other animals?
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
- Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
- My grandmother gave me more than I wanted.
Japon ekonomisi yıllık en fazla % 5'ten daha fazla büyümeye devam etti.
- The Japanese economy continued to grow by more than 5% annually.
Burada devam eden göründüğünden daha fazlası var.
- There's more going on here than meets the eye.
Birçoğu okuyamıyordu ya da yazamıyordu.
- Most were unable to read or write.
Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
- Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
- Football is the most known sport in the world.
Bugün pek çok okul kapalı.
- Most schools are closed today.
Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- If you look from afar, most things will look nice.
Mary aşırı makyaj yapıyor.
- Mary wears too much makeup.
Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
- Jon is far more attractive than Tom.
O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
- She is very beautiful, and what is more, very wise.
Çoğu takımyıldızı adlarını verdikleri yaratıklara ve karakterlere benzemez.
- Most constellations don't really resemble the creatures or characters they are named after.
O, son derece nazik bir komşudur.
- She is a most gracious neighbor.
Tom hemen hemen kendisi için saklar.
- Tom pretty much keeps to himself.
Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
- That's pretty much all you need to know.
Onlar oldukça fazla yalnız.
- They're pretty much alone.
Tom oldukça fazla evde kalır.
- Tom pretty much stays at home.
Sizi çok güldürecek ne oldu?
- What happened to make you laugh so much?
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
O kadar çok sigara içmemeni tercih ederim.
- I'd rather you didn't smoke so much.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Benim yerim genellikle bu kadar karmaşa değil.
- My place isn't usually this much of a mess.
Bu kadar fazla yemek yiyemem.
- I can't eat this much food.
Bu araba için çok fazla istiyorsun.
- You are asking too much for this car.
İş senin için çok fazla mıdır?
- Is the job too much for you?
Tom'un ekleyecek daha fazla şeyi yoktu.
- Tom had nothing more to add.
İnsan oğlu hayvanlardan çok daha fazla şey başardı.
- Human beings have achieved a lot more than animals.
Size söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more I can tell you.
İçecek daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more to drink.
Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.
- He can only pay twenty dollars at most.
Onun en fazla 100 doları var.
- He has at most 100 dollars.
There wasn't much people about that day.
From those to whom much has been given much is expected.
I don't have much money.
Does he get drunk much?.
He is much fatter than I remember him.
This is such a terrible CD; I didn't listen to it, much less buy it.
I don't know which car to buy - they are all much of a muchness.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
The most I can offer for the house is $150,000.
This is a most unusual specimen.
Most want the best for their children.
I'm not much cop at the decorating lark, am I, Floss? Never mind, Dad..
One more song about movin’ along the highway / Can’t say much of anything that's new.
Pretty much all of the train operating companies have announced huge fare increases.
There is only so much you can remember.
There has been so much snow, I can't open the door.
Identical twins are so much alike, it is difficult to identify them.
So much, he replied, sprinkling a small pile of the powder on the table.
Without so much as asking, he walked into the office and started digging through their files.
Well, I guess it'll never work. So much for that idea.
He giggled with that obnoxious hyena laugh he has. Spank you very much. I know you missed me, Cindy..
In all Penelope's devotion to her husband there is an ever present sense that the lady doth protest too much.
I don't think much of her new book.
For French today, we will learn the word douche - now, don't think too much!.
You ate too much cake at the party, and that's why you feel sick.
You talk too much.
You expect too much from your employees.
Too much, man! That was great!.
Household chemicals are about as personal as modern science gets. We are surrounded by hundreds of them every day — they're in our furnishings, our cosmetics, our vinyl floor tiles and plastic baby bottles. . . . Are they too much of a good thing?.
The majority of them are decent people.
- Most of them are decent people.
... ELON MUSK: And it's much like a 747. ...
... you?" when, in reality, I'm pretty much an open ...