Tom Boston'a taşınmak istiyor.
- Tom wants to move to Boston.
Tom Boston'a taşınmak istediğini söyledi.
- Tom said that he wanted to move to Boston.
O oldukça iyi bir hamle.
- That was a pretty good move.
Tom ilk hamlesini yaptı.
- Tom made the first move.
Sadako daha fazlasını demek istiyordu ama dudakları artık kımıldamak istemedi.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
- Look, Tom, we have to move.
Aslında, herhangi bir hızda hareket etmek için kutup ayısı, çoğu diğer memelilerden iki katı daha fazla enerji harcar.
- In fact, to move at any speed the polar bear uses twice as much energy as do most other mammals.
Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
- George felt the train begin to move.
George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
- George felt the train begin to move.
Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- You'll have to get a move on if you want to catch the train.
Buraya taşındığımızdan beri beş yıl geçti.
- It is five years since we moved here.
Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
- I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
- Tom made no move to go.
Tom sırtı ağrıdığı için piyanoyu taşımaya yardım edemiyor.
- Tom can't help move the piano because he has a bad back.
Bu taşı taşımama yardım et.
- Help me move this stone.
Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
- Yuriko is planning to move into the furniture business.
Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
- This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
Leyla, annesiyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Layla moved home to be with her mother.
Tom çocuklarıyla birlikte olmak için Boston'a geri döndü.
- Tom moved back to Boston to be with his kids.
Bir araba kazası vardı ve trafik bir inç kımıldamadı.
- There was a car accident and the traffic didn't move an inch.
Kımıldama, yoksa seni vururum.
- Don't move, or I'll shoot you.
Biz çok dikkatli hareket etmeliyiz.
- We've got to move very carefully.
Onlar hızlı hareket etmek zorunda kalacaktı.
- They would have to move fast.
At durdu ve kımıldamadı.
- The horse stopped and wouldn't move.
Kımıldama, yoksa seni vururum.
- Don't move, or I'll shoot you.
He can win a match with that one move.
Sir, seyde Sir Boys, ye nede nat to meve me of such maters, for well ye wote I woll do what I may to please you..
... the capacity of our foreign partners america must move of ...