Yaşam büyük bir ızdırap.
- Life is a great misery.
Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
- Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
- Her misery was only for show.
Şansızlık ve sefalet seni tehdit etti.
- Misfortune and misery threaten you.
Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
- Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.