All sorts of people live in Tokyo.
- Tokyo'da her çeşit millet yaşar.
The English are a practical people.
- İngilizler becerikli bir millettirler.
He gave his life for the nation.
- Hayatını milleti için verdi.
Sovereignty unconditionally belongs to the nation.
- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
I'll be right back, folks.
- Ben hemen döneceğim, millet.
Nothing to see here, folks. Move along.
- Burada görülecek hiçbir şey yok, millet. Devam edin.
She did it for the good of the community.
- O onu milletin iyiliği için yaptı.
I am a Turk and I love my country.
- Türk'üm milletimi ve ülkemi seviyorum.
The country appealed to the United Nation for help.
- Ülke yardım için Birleşmiş Milletler'e başvurdu.
Are nations the last stage of evolution in human society?
- Milletler insan toplumunda son evrim aşaması mı?
My folks used to tell me stories about that.
- Benim millet bana onun hakkında hikayeler anlatırdı.
Can I help you folks?
- Size yardım edebilir miyim millet?
I congratulate him and Governor Palin for all they have achieved, and I look forward to working with them to renew this nation's promise in the months ahead.
- Başardıkları her şey için onu ve Vali Palin'i tebrik ediyorum ve önümüzdeki aylarda bu milletin sözünü yenilemek için onlarla çalışmaya can atıyorum.
Hey everybody, listen up!
- Hey millet, kulak verin!
Thank you very much, everybody.
- Çok teşekkür ederim, millet.
O, tavukları darıyla besledi.
- He fed the chickens millet.