You must bring home to him the importance of the matter.
- Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
That's the crux of the matter.
- Meselenin püf noktası odur.
This is the problem we should work on first.
- Bu evvela üzerinde çalışmamız iktiza eden meseledir.
That's a First World problem.
- O bir Birinci Dünya meselesidir.
Is it possible to reproduce 70 copies of your report which appeared in the November issue of The Network and distribute them to our agents?
- The Network'ün kasım meselesinde görünen raporunun 70 kopyasını üretmek ve onları ajanlarımıza dağıtmak mümkün mü?
The real issue is how to prevent the disease.
- Gerçek mesele hastalığın nasıl önleneceğidir.
This whole affair is giving me a headache.
- Bütün bu mesele bana bir baş ağrısı veriyor.
Do you think she has nothing to do with the affair?
- Onun mesele ile ilgisi olmadığını anlıyor musun?
It was clear that she was not concerned with the matter.
- Onun mesele ile ilgilenmediği açıktı.
The matter does not concern me.
- Mesele beni ilgilendirmiyor.
The question is who caused the accident.
- Mesele kazaya kimin neden olduğu.
Please accept our apologies for the trouble this matter has caused you.
- Lütfen bu meselenin neden olduğu sorun için özürlerimizi kabul edin.
That's the crux of the matter.
- Meselenin püf noktası odur.
Tom is scrupulous in matters of business.
- Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
I think you're missing the point.
- Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsun.
That's really not the point, is it?
- Mesele gerçekten o değil, değil mi?
To be or not to be, that is the question.
- Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.
The question is who caused the accident.
- Mesele kazaya kimin neden olduğu.
I hope this matter is resolved quickly.
- Bu meselenin hızla çözüleceğini umuyorum.
As far as I know, this is not the case.
- Bildiğim kadarıyla mesele bu değil.