Hızlı bir kahvaltı yaptım.
- I had a quick breakfast.
Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
- Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.
- World War One did not end quickly or easily.
Onu elimden geldiği kadar çabuk bitireceğim.
- I'll finish it as quickly as I can.
Zaman çabucak geçiyor.
- Time passes by quickly.
Çocuk çabucak öğreniyor.
- The child is learning quickly.
Tom kıvrak zekalı, değil mi?
- Tom is quick-witted, isn't he?
O kıvrak zekalı bir adam.
- He is a quick-witted man.
My father is old but he still has a quick wit.