She didn't dare touch the greasy restaurant menu.
- O, yağlı restoran menüsüne dokunmaya cesaret edemedi.
Sami gave Layla the breakfast menu.
- Sami, Leyla'ya kahvaltı menüsünü verdi.
Tom didn't need to look at the menu because he'd been to that restaurant many times before.
- Tom'un menüye bakmasına gerek yoktu çünkü daha önce o restoranda defalarca bulunmuştu.
Can I order from the breakfast menu?
- Ben kahvaltı menüsünden sipariş verebilir miyim?