Tell her how displeased I am.
- Ona ne kadar memnuniyetsiz olduğumu söyle.
Ancient people thought that droughts and earthquakes meant that the gods were displeased.
- Eski insanlar kuraklıkların ve depremlerin Tanrıların memnuniyetsizlikleri anlamına geldiklerini düşünürlerdi.
They were discontented.
- Onlar memnuniyetsizdi.
Anne's mortification was as evident as Gilbert's satisfaction.
- Anne'in moral bozukluğu Gilbert'in memnuniyeti kadar belirgindi.
It gave me great satisfaction.
- Bu bana büyük memnuniyet verdi.
I had the pleasure of learning that you recently became the manager of the production division.
- Ben son zamanlarda üretim bölümü müdürü olduğunu öğrenmekten memnuniyet duydum.
No matter what your main purpose is in reading, books should never fail to provide contentment and satisfaction.
- Okumaktan asıl maksadın ne olursa olsun, kitaplar sana her zaman memnuniyet ve tatminkârlık duygusu verecektir.
A look of contentment appeared on his face.
- Onun yüzünde bir memnuniyet görüntüsü belirdi.
No matter what your main purpose is in reading, books should never fail to provide contentment and satisfaction.
- Okumaktan asıl maksadın ne olursa olsun, kitaplar sana her zaman memnuniyet ve tatminkârlık duygusu verecektir.
A look of contentment appeared on his face.
- Onun yüzünde bir memnuniyet görüntüsü belirdi.