Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
- You must bring home to him the importance of the matter.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Onun bu konuyla ilgili yorumu çok tek-taraflıdır.
- His interpretation of this matter is too one-sided.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Lütfen gelecek toplantıda maddeyi öne sür.
- Please bring the matter forward at the next meeting.
Radyoaktif maddeler tehlikelidir.
- Radioactive matter is dangerous.
Yukarıda belirtilen hususlarda acil görüşünüzü talep ediyoruz.
- We now request your opinion in the above-referenced matter.
Bu hususla hiçbir ilgim yok.
- I have nothing to do with this matter.
Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
- I have nothing to say on this matter.
Aslına bakarsan, ben bu konuda hiçbir şey bilmiyorum.
- As a matter of fact, I know nothing about it.
Konu hakkında seninle özel olarak konuşabilir miyim?
- May I talk with you in private about the matter?
Tom konu hakkında Mary ile özel görüştü.
- Tom spoke to Mary in private about the matter.
Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
- It doesn't matter what he said.
Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
- You must bring home to him the importance of the matter.
Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
- It is not known who has the authority in this matter.
Durumun ne olduğunu açıkladım.
- I explained what the matter was.
Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
- No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
- I must confer with my colleagues on the matter.
Benim için farketmez.
- It doesn't matter to me.
Doğru olsa bile çok az fark eder.
- Even if it is true, it matters little.
Neden senin için bu kadar önemli?
- Why does it matter so much to you?
Neden önemli olması gerektiğini bilmiyorum.
- I don't know why it should matter.
Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?
- Would you please check this matter with your bank?
Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
- Tom argued with Mary about the matter.
Ben işin aslını anlayacağım.
- I am going to ascertain the truth of the matter.
Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
- The only thing that matters is whether or not you can do the job.
Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.
- No matter where you look you can see damage caused by the earthquake.
Dert olabilecek hiçbir şey yok.
- There's nothing the matter.
Ne yaparsam yapayım, Tom her zaman şikâyet eder.
- No matter what I do, Tom always complains.
İş ne kadar zor olursa olsun Tom asla şikayet etmez.
- Tom never complains, no matter how hard the work is.
Ne söylersen söyle farketmez, senden nefret ediyorum!
- No matter what you say, I hate you!
Hollanda'da nereye gidersen git farketmez, yel değirmenlerini göreceksin.
- It doesn't matter where you go in Holland, you'll see windmills.
Besides, if it had been out of doors I had not mattered it so much; but with my own servant, in my own house, under my own roof.
Sorry for pouring ketchup on your clean white shirt! - Oh, don't worry, it does not matter.
a trivial matter.
He always took some reading matter with him on the plane.