Babam bir yapı ustasıdır.
- My father is a master builder.
Tom bir dalış ustasıdır.
- Tom is a dive master.
Hiçbir insan iki efendiye hizmet edemez.
- No man can serve two masters.
Akıl iyi bir uşak fakat kötü bir efendidir.
- The mind is a good servant, but a poor master.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Öğretmen konuyu öğrenmen gerektiğini söyledi.
- The teacher said that you need to master the subject.
İngilizce öğrenmek kolay değildir.
- It is not easy to master English.
Benim deneyimlerime göre, Fransızca dil bilgisini öğrenmek bir yıl alır.
- According to my experience, it takes one year to master French grammar.
Ben kaderimin efendisiyim; Ruhumun kaptanıyım.
- I am the master of my fate; I am the captain of my soul.
O, curveballda bir kaptandır.
- He's a master at the curveball.
İngilizceye hakim olmak zordur.
- To master English is difficult.
İngilizceye hakim olmak zordur.
- Mastering English is difficult.
Birkaç Zen üstadıyla birlikte yaşadım, hepsi de kediydi.
- I have lived with several Zen masters, all of them cats.
O, hukuk alanında üstad derecesi aldı.
- He got a master's degree in law.
Yabancı bir dilde uzmanlaşmak zordur.
- It's difficult to master a foreign language.
Yabancı bir dilde uzmanlaşmak yıllar alır.
- It takes years to master a foreign language.
1696'da Newton darphane müdürü oldu. 1699'da darphane öğretmeni oldu.
- Newton became Warden of the Royal Mint in 1696. He became Master of the Royal Mint in 1699.
Dan, Linda'nın cinayetin beyni olduğunu düşünüyor.
- Dan thinks that Linda was the mastermind of the murder.
Tom hiçbir zaman duruma hakim değildi.
- Tom was master of the situation in no time.
Eğer gayret etmezse, hiç kimse İngilizceye hakim olamaz.
- No one can master English if he doesn't make effort.
İsveççeyi tam öğrenmek istiyorum.
- I want to master Swedish.
Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.
- They are masterpieces of European art.
Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
- This movie is indeed a timeless masterpiece.
Üstat, Atinalıları hatırla.
- Master, remember the Athenians.
Master derecesini üç yıl önce aldı.
- She got her master's degree three years ago.
Üç yıl önce bir master derecesi aldı.
- She got a master's degree three years ago.
Köpeklerin efendileri var. Kediler kadroya sahip.
- Dogs have masters. Cats have staff.
Onlar bu adamın şehrin tüm kapılarını açan, usta bir anahtara sahip olduğunu söylüyor.
- They say that that man has a master key which opens all the doors of the city.
Makine mühendisliğinde yüksek lisans derecem var.
- I have a master's degree in mechanical engineering.
Tom yüksek lisansını üç yıl önce aldı.
- Tom got his master's degree three years ago.
Lütfen ana anahtarı getir.
- Please bring the master key.
Lütfen ana anahtarı getir.
- Please bring the master key.
Bizim bir ana planımız vardı.
- We had a master plan.
Babam bir yapı ustasıdır.
- My father is a master builder.
Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
- Tom is working toward a master's degree in engineering.
I'm terribly sorry, Master Luke, apologized the droid.
The case was tried by a master, who concluded that the plaintiffs were the equitable owners of the property.
The band couldn't find the master, so they re-recorded their tracks.
She has a master in psychology.
He is a master of marine biology.
The brushwork on the skin tones was masterful.
The masterful conducting ensured the orchestra gave of their best.
it was that he is so masterful. I found that he wouldn't let me go my own way.