Düşünce alanında, saçmalık ve sapkınlık dünyanın ustaları olarak kalır, ve onların hakimiyeti ancak kısa süreler için askıya alınır.
- In the sphere of thought, absurdity and perversity remain the masters of the world, and their dominion is suspended only for brief periods.
Tom bir dalış ustasıdır.
- Tom is a dive master.
O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
- He recoiled before his master's anger.
O, efendisine iyi hizmet etti.
- He served his master well.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Tom bir usta öğretmendir.
- Tom is a master teacher.
İngilizce öğrenmek kolay değildir.
- It is not easy to master English.
İngilizceyi öğrenmek zordur.
- It's hard to master English.
Ben kaderimin efendisiyim; Ruhumun kaptanıyım.
- I am the master of my fate; I am the captain of my soul.
Kendi kaderinin kaptanısın.
- You are the master of your own destiny.
İngilizceye hakim olmak zordur.
- To master English is difficult.
İngilizceye hakim olmak istiyorum.
- I'd like to master English.
Birkaç Zen üstadıyla birlikte yaşadım, hepsi de kediydi.
- I have lived with several Zen masters, all of them cats.
O, hukuk alanında üstad derecesi aldı.
- He got a master's degree in law.
Yabancı bir dilde uzmanlaşmak zordur.
- It's difficult to master a foreign language.
Yabancı bir dilde uzmanlaşmak yıllar alır.
- It takes years to master a foreign language.
1696'da Newton darphane müdürü oldu. 1699'da darphane öğretmeni oldu.
- Newton became Warden of the Royal Mint in 1696. He became Master of the Royal Mint in 1699.
Dan, Linda'nın cinayetin beyni olduğunu düşünüyor.
- Dan thinks that Linda was the mastermind of the murder.
Bir yıl ya da benzer sürede İngilizceye hakim olmak imkansızdır.
- It is impossible to master English in a year or so.
İngilizceye hakim olmak zordur.
- To master English is difficult.
İsveççeyi tam öğrenmek istiyorum.
- I want to master Swedish.
Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
- This movie is indeed a timeless masterpiece.
Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.
- “The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature.
Üstat, Atinalıları hatırla.
- Master, remember the Athenians.
Master derecesini üç yıl önce aldı.
- She got her master's degree three years ago.
Üç yıl önce bir master derecesi aldı.
- She got a master's degree three years ago.
O matematik alanında yüksek lisans derecesine sahiptir.
- He has a master's degree in mathematics.
Köpeklerin efendileri var. Kediler kadroya sahip.
- Dogs have masters. Cats have staff.
İngiltere'de yüksek lisans dereceleri çok yaygın değildir.
- Master's degrees in Britain are not very common.
Matematikte yüksek lisans derecem var.
- I have a master's degree in mathematics.
Lütfen ana anahtarı getir.
- Please bring the master key.
Bizim bir ana planımız vardı.
- We had a master plan.
Sözde herhangi bir dilin hakimiyetinin anahtarı, kelimeleri ve dilbilgisini bağlama yoluyla hayata geçirmektir.
- The key to the so-called mastery of any language is bringing the words and grammar to life through context.
Babam bir yapı ustasıdır.
- My father is a master builder.
Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
- Tom is working toward a master's degree in engineering.
The brushwork on the skin tones was masterful.
The masterful conducting ensured the orchestra gave of their best.
it was that he is so masterful. I found that he wouldn't let me go my own way.
I'm terribly sorry, Master Luke, apologized the droid.
The case was tried by a master, who concluded that the plaintiffs were the equitable owners of the property.
The band couldn't find the master, so they re-recorded their tracks.
She has a master in psychology.
He is a master of marine biology.