O makyaj yaparken bir sürü ruj sürer.
- She puts on a lot of lipstick when applying make up.
Tom çok makyaj yapan kadınları sevmez.
- Tom doesn't like women who wear way too much make up.
İslam Danimarka'nın en büyük ikinci dini olup, onun 210.000 inananı toplumunun% 3.7'sini oluşturmaktadır.
- Islam is the second largest religion in Denmark, of which its 210,000 believers make up 3.7% of its society.
Ülke, dış ticaret açığını telafi etmek için çok çabalıyor.
- The country is trying hard to make up for her trade deficit.
Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
- To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have.
Kaybı telafi etmeliyim.
- I must make up for the loss.
Hükümet, kaybı telafi etmek zorunda kaldı.
- The government had to make up for the loss.
Şimdi karar vermek zorunda olduğunuz zaman.
- Now is when you have to make up your mind.
O karar vermek için uzun bir zaman ayırdığından dolayı bir üne sahiptir.
- He has a reputation for taking a long time to make up his mind.
Onlar toplam nüfusun yaklaşık yüzde 12,5'ğunu oluşturuyorlar.
- They make up about 12.5 percent of the total population.
Altmış beşten fazla Amerikalılar toplam nüfusun% 12.5'ini oluşturuyor.
- Americans who are over sixty-five make up 12.5% of the total population.
Cuba took limited free market-oriented measures to alleviate severe shortages of food, consumer goods, and services to make up for the ending of Soviet subsidies.
Let's leave as soon I make up my face.
They fight a lot, but they always manage to make up.
He was a great storyteller and could make up a story on the spot.
I can make up a batch of stew in a few minutes, but it will take a two hours to cook.