O, onu nefesini tutarak izledi.
- He watched it holding his breath.
Tom Mary'nin yanında onun elinden tutarak oturdu.
- Tom sat next Mary, holding her hand.
Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
- Tom was holding a small box of stuff.
Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
- You're holding my hand in the photo.
Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
- The fat woman was holding a monkey.
Çiçekleri tutan o kadın kimdir?
- Who is that woman holding the flowers?
Tutuklu onu tutan gardiyanlardan kaçtı.
- The prisoner broke away from the guards who were holding him.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü.
- Sami dropped everything he was holding.