Ona delicesine aşıktır.
- He's madly in love with him.
O kadını delicesine kıskanıyor.
- He is madly jealous of his woman.
Fadıl ve Leyla çılgınca aşık oldular.
- Fadil and Layla fell madly in love.
Tom bir zamanlar Mary'ye çılgınca âşıktı.
- Tom had once been madly in love with Mary.
Tom Mary'ye deli gibi âşık oldu.
- Tom fell madly in love with Mary.
Fadıl, Leyla'ya deli gibi aşıktı.
- Fadil was madly in love with Layla.
Aşk iksiri içtikten sonra delice aşık oldular.
- They fell madly in love after drinking a love potion.
Ona delicesine aşıktır.
- He's madly in love with him.
Tom çılgın gibi görünüyor.
- It looks like Tom is mad.
Bir çılgınla benim aramdaki tek fark benim bir çılgın olmamamdır.
- The only difference between me and a madman is that I'm not mad.
Tom'un bana çok kızgın olmadığını umuyorum.
- I hope Tom's not too mad at me.
Eşiniz size çok kızgın.
- Your wife is mad at you.
Ultraviyole ışınlarının ani artışı araştırmacıları ozon deliklerinin varlığına inandırdı.
- The sudden increase of ultraviolet rays made the researchers believe in the existence of ozone holes.
O ya sarhoş ya da deli.
- He is either drunk or mad.
O kadını delicesine kıskanıyor.
- He is madly jealous of his woman.
Ona delicesine aşıktır.
- He's madly in love with him.
O, müziği deli gibi seviyor.
- He is mad about music.
Tom bir deli gibi davrandı.
- Tom acted like a madman.
Hasta tamamen iyileşti.
- The patient made a full recovery.
O, kendisinin hasta olduğuna inandırdı.
- She made believe that she was sick.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Hayır, sana kızgın değilim, sadece hayal kırıklığına uğradım.
- No, I'm not mad at you, I'm just disappointed.
Tom bana sinirli ama onu suçladığımı söyleyemem.
- Tom is mad at me and I can't say I blame him.
Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
- It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
O kadar üzgündü ki neredeyse çıldırmıştı.
- He was so sad that he almost went mad.
I'm madly in love with you.
A mad dog.
There's always mad girls at those parties.
It's mad hot today.
He that mads others, if he were so humoured, would be as mad himself, as much grieved and tormented .
He's got this mad idea that he's irresistible to women.
My brother, quiet as a cat, seems perfectly contented with the internal feelings of his felicity. The Marquis, mad as a kitten, is all in motion to express it, from tongue to heel.
Are you mad at me?.
Aren't you just mad for that red dress?.
It was his silence that made her angry.
- It was his silence which made her angry.
He easily gets angry.
- He gets mad very easily.