Ümitsiz olmana şaşmamalı.
- No wonder you're frantic.
Tom çılgınca mücadele etti.
- Tom struggled frantically.
Tom çılgın görünüyordu.
- Tom seemed to be frantic.
Sami çılgınca bir el feneri sallıyordu.
- Sami was frantically waving a flashlight.
Sağlık görevlileri Tom'un hayatını kurtarmak için çılgınca çalıştı.
- Paramedics worked frantically to save Tom's life.