There are very few shops and the cinema is awful.
- Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
This shop uses only recycled paper.
- Bu mağaza sadece geri dönüştürülmüş kâğıt kullanır.
My mother bought some apples at a fruit store.
- Annem, bir meyve mağazasından biraz elma aldı.
Where can you find the closest store?
- En yakın mağazayı nerede bulabilirsin?
We run the store jointly.
- Biz mağazayı birlikte çalıştırıyoruz.
We have a few surprises in store for her.
- Mağazada onun için birkaç sürprizimiz var.
Tom doesn't know what's in store for him.
- Tom onun için mağazada ne olduğunu bilmiyor.
But don't you think that it's a little big? asked the shopkeeper.
- Mağaza sahibi Fakat onun biraz büyük olduğunu düşünmüyor musun? diye sordu.
I believe that the code for Lebanon is 961, the shopkeeper said.
- Mağaza sahibi Lübnan için kodun 961 olduğuna inanıyorum dedi.
He was shocked to hear that his daughter had shoplifted.
- O, kızının mağaza soygunculuğu yaptığını duyduğuna şok oldu.
Mary was arrested for shoplifting.
- Mary mağaza soygunculuğundan tutuklandı.
Mobs broke into stores looking for food.
- Serseri grupları yiyecek aramak için mağazalara zorla girdi.
I don't really like the stores there.
- Gerçekten oradaki mağazalardan hoşlanmıyorum.