Определение mükemmeli в Турецкий язык Английский Язык словарь
- flagship
- In a maritime fleet, the ship occupied by the fleet's commander (usually an admiral); it denotes this by flying his flag
- {n} the head-ship of a squadron
- the ship that carries the commander of a fleet and flies his flag
- The most important one out of a related group
- In a maritime fleet, the ship occupied by the fleets commander (usually an admiral); it denotes this by flying his flag
- The vessel which carries the commanding officer of a fleet or squadron and flies his distinctive flag or pennant
- The flagship of a group of things that are owned or produced by a particular organization is the most important one. The company plans to open a flagship store in New York this month
- A flagship is the most important ship in a fleet of ships, especially the one on which the commander of the fleet is sailing
- the chief one of a related group; "it is their flagship newspaper"
- {i} ship which carries the commander of a fleet; something which is the best or considered the best of its kind
- the ship that carries the commander of a fleet and flies his flag the chief one of a related group; "it is their flagship newspaper
- mükemmel
- perfect
My sister has perfect vision.
- Kız kardeşim mükemmel görüşe sahiptir.
The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
- İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- mükemmel
- {s} excellent
She is excellent at making speeches.
- O, konuşmalar yapmada mükemmeldir.
Your excellent work puts me to shame.
- Mükemmel işin beni utandırır.
- mükemmel
- {s} splendid
- mükemmel
- wonderful
Linux Deepin is another wonderful Linux distribution.
- Linux Deepin başka bir mükemmel Linux dağıtımıdır.
You danced wonderfully tonight.
- Bu gece mükemmel dans ettin.
- mükemmel
- cool
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
- mükemmel
- perfect, excellent, exquisite, glittering, superb, impeccable, faultless, prodigous, consummate, fabulous, terrific, smashing
- mükemmel
- accomplished
- mükemmel
- classy
I think it looks classy.
- Sanırım bu mükemmel görünüyor.
- mükemmel
- dreamful
- mükemmel
- {s} elegant
- mükemmel
- {s} triumphant
- mükemmel
- {s} superb
It goes without saying that he is a superb pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
- mükemmel
- {s} solid
The American economy is in solid shape.
- Amerikan ekonomisi mükemmel durumdadır.
- mükemmel
- banner
- mükemmel
- ducky
- mükemmel
- complete
- mükemmel
- nice
- mükemmel
- slap-up
- mükemmel
- quintessential
- mükemmel
- spiffing
- mükemmel
- (Konuşma Dili) like a charm
- mükemmel
- (deyim) far out
- mükemmel
- (Argo) kickass
- mükemmel
- (Argo) corker
- mükemmel
- ripping
- mükemmel
- (Argo) beaut
The human voice is the most beautiful of all wind instruments.
- Nefesli enstrümanlar içinde en mükemmeli insan sesidir.
She is a woman of great beauty.
- O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.
- mükemmel
- gilt
- mükemmel
- first-class
- mükemmel
- brilliant
Tom's idea is brilliant.
- Tom'un fikri mükemmel.
His invention is brilliant!
- Onun buluşu mükemmel!
- mükemmel
- doozy
- mükemmel
- (Konuşma Dili) in the front rank
- mükemmel
- scrumptious
- mükemmel
- sketchiness
- mükemmel
- (deyim) in mint condition
- mükemmel
- (Konuşma Dili) bully for you
- mükemmel
- all round
- mükemmel
- noble
- mükemmel
- no mean
- mükemmel
- out of this world
Prices here are out of this world.
- Burada fiyatlar mükemmeldir.
- mükemmel
- distinguished
I think you'd look distinguished with a beard.
- Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
- mükemmel
- parexcellence
- mükemmel
- divine
- mükemmel
- eximious
- mükemmel
- smooth
The wall appeared to be smooth and impenetrable.
- Duvar mükemmel ve geçilemez gibi görünüyordu.
Her skin is perfectly smooth.
- Onun cildi mükemmel bir şekilde yumuşak.
- mükemmel
- aureateaurated
- mükemmel
- point-device
- mükemmel
- (Argo) ripper
- mükemmel
- first-rate
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
- mükemmel
- smashing
- mükemmel
- ideal
He's making it clear that he's an ideal husband.
- O, mükemmel bir koca olduğunu açıklığa kavuşturuyor.
- mükemmel
- golden
- mükemmel
- (Argo) grouse
- mükemmel
- (Argo) keen
- mükemmel
- exquisite
- mükemmel
- slap up
- mükemmel
- immense
- mükemmel
- first
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
At first, he seemed like the perfect guy.
- İlk başta mükemmel bir adam gibi görünüyordu.
- mükemmel
- masterly
- mükemmel
- sovereign
- mükemmel
- ethel
- mükemmel
- all-around
- mükemmel
- foolproof
- mükemmel
- (Konuşma Dili) like a dream
- mükemmel
- sharp
- mükemmel
- jolly good
- mükemmel
- unerring
- mükemmel
- distinguish
I think you'd look distinguished with a beard.
- Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.
- mükemmel
- sound
That sounds like an excellent idea.
- Bu mükemmel bir fikir gibi görünüyor.
- mükemmel
- distingue
- mükemmel
- distinguishing
- mükemmel
- (Konuşma Dili) top hole
- mükemmel
- (Argo) ace
- mükemmel
- (deyim) a1
- mükemmel
- topping
- mükemmel
- spiffy
- mükemmel
- wondering
- mükemmel
- glorious
- mükemmel
- (Argo) pretty spiffy
- mükemmel
- {s} dandy
- mükemmel
- (Argo) rip snorter
- mükemmel
- {s} capital
- mükemmel
- flawless
Tom speaks flawless Japanese.
- Tom mükemmel Japonca konuşur.
- mükemmel
- ambrosial
- mükemmel
- splendent
- mükemmel
- beyond reproach
- mükemmel
- glittering
- mükemmel
- absolute
You're absolutely perfect, in every way.
- Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
- mükemmel
- wondrous
- mükemmel
- fabulous
- mükemmel
- spectacular
- mükemmel
- ultimate
- mükemmel
- impeccable
Tom speaks impeccable English.
- Tom mükemmel İngilizce konuşur.
Tom's impeccable manners made a big impression on Mary's parents.
- Tom'un mükemmel ahlakı, Meryem'in anne babasında büyük bir intiba bıraktı.
- mükemmel
- terrific
- mükemmel
- gilt-edged
- mükemmel
- high-class
- mükemmel
- topnotch
- mükemmel
- above reproach
- mükemmel
- prodigious
- mükemmel
- immaculate
- mükemmel
- grand
- mükemmel
- bully
- mükemmel
- champion
- mükemmel
- classical
- mükemmel
- to a turn
- mükemmel
- all around
- mükemmel
- faultless
- mükemmel
- beyond praise
- mükemmel
- that takes the cake
- mükemmel
- the dandy
- mükemmel
- famous
We got along famously.
- Biz mükemmel bir biçimde geçindik.
- mükemmel
- copybook
- mükemmel
- par excellence
- mükemmel
- fine
I feel perfectly fine.
- Mükemmel iyi hissediyorum.
- mükemmel
- classic
Only a few students get perfect grades in Chinese Classics.
- Çin Klasiklerinde sadece birkaç öğrenci mükemmel notlar alır.
- mükemmel
- commanding
- mükemmel
- unique
- mükemmel
- consummate
- mükemmel
- famously
We got along famously.
- Biz mükemmel bir biçimde geçindik.
- mükemmel
- perfect, complete in every respect, consummate, excellent, superb
- mükemmel
- dreamy
- mükemmel
- alpha plus
- mükemmel
- {s} tiptop
- mükemmel
- to the nines
- mükemmel
- bang up
- mükemmel
- hairy
- mükemmel
- {s} thorough
I appreciate the thoroughness of your report.
- Ben raporunun mükemmelliğini takdir ediyorum.
We were pretty thorough.
- Biz oldukça mükemmeldik.
- mükemmel
- {s} thoroughgoing
- mükemmel
- thoroughpaced
- mükemmel
- {s} splendiferous
- mükemmel
- prize
- mükemmel
- choice
That's an excellent choice.
- O mükemmel bir seçim.
- mükemmel
- {s} finished
- mükemmel
- {s} great
You look great in these photos.
- Bu fotoğraflarda mükemmel görünüyorsun.
It's great to have a family.
- Bir aileye sahip olmak mükemmel.
- mükemmel
- {s} superlative
- mükemmel
- {s} super
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
It goes without saying that he is a superb pianist.
- O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.
- mükemmel
- groove