Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
- Telling lies is a very bad habit.
Yalan söylemek iyi değildir.
- It is not good to tell a lie.
O, yalan söylediği için cezalandırıldı.
- Because he lied, he was punished.
Yalan söylediğim için beni affet,lütfen.
- Please forgive me for telling a lie.
Birkaç dakika uzanmak istiyorum.
- I want to lie down for a few minutes.
Bütün gün yatakta uzanmaktan başka bir şey yapmadı.
- He did nothing but lie in bed all day.
Ben birkaç dakika için yatmak istiyorum.
- I'd like to lie down for a few minutes.
Ben yatmak istiyorum.
- I'd like to lie down.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
- What reason could I possibly have to lie to you?
Tom yalan söylemekten hiçbir vicdan azabı çekmiyordu.
- Tom had no qualms about lying.
Tom Mary'yi açık açık yalan söylemekle suçladı.
- Tom accused Mary of lying through her teeth.
Tom yatakta hasta uzanıyor.
- Tom is lying ill in bed.
Tom elma ağacının altında çimin üzerinde uzanıyor.
- Tom is lying on the grass under an apple tree.
Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.
- When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
Köpeğim sık sık çimene uzanır.
- My dog often lies on the grass.
Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
- As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
Alman Alpleri'nde ağaçların bittiği yer yaklaşık 1800 metre yükseklikte yer almaktadır.
- The treeline in the German alps lies at an elevation of about 1800 meters.
Nagoya Tokyo ve Osaka arasında yer almaktadır.
- Nagoya lies between Tokyo and Osaka.
Bütün gün yatakta yatmaktan usandım.
- I got tired of lying in bed all day.
Tom sokakta yatan bir sarhoşu fark etti.
- Tom noticed a drunk lying in the street.
Parkta kiraz ağacının altında bankta yatan genç bir adam gördüm.
- I saw a young man lying on the bench under the cherry tree in the park.
Uzanmadığını biliyorum.
- I know you're not lying.
Kyoko, çimde uzanmaktadır.
- Kyoko is lying on the grass.
Our uninquiring corpses lie more low / Than our life's curiosity doth go.
... always -- like, just the other night, last night, I was lying ...
... through my keyboard using a software keylogger, I need to know that the OS isn't lying when ...