Tom'u ne zaman düşünsem, boğazımda bir yumru hissediyorum.
- Every time I think of Tom, I get a lump in my throat.
Doktor onun göğsünde bir yumru keşfetti.
- The doctor discovered a lump in her breast.
Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
- He gave him a lump of silver as big as his head.
Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
Onun topaklı yatağı ayın kraterli yüzeyi gibi görünüyordu.
- His lumpy bed looked like the cratered surface of the moon.
Bu yastık çok topaklı.
- This pillow is too lumpy.
Kahveme bir küp şeker koyun lütfen.
- Please put a lump of sugar in my coffee.
Bir küp şeker, lütfen.
- One lump of sugar, please.
Stir the gravy until there are no more lumps.